31 Temmuz 2008 Perşembe

SEN Kİ!

SEN Kİ!

Yusuf’un düştüğü kör kuyulardayım,
Musa’nın asası gibi dimdik görünsem de,
İçime sığmaz oldu sessiz çığlıklarım.
Sana değil sensizliğe isyanım.
Sen ki günlerim,
Kışım, yazım
Sen ki baharım.
Ne söylesem boş,
Anlatamam.
Duygularımın ağırlığıyla çöküyor cümlelerim
Yitip gidiyor satırlarım.
Ah ne çok yandım,
Ne çok yanıldım,
Büyük bir mabedin görkemine kapıldım,
Bıraktım gerçeği sahtesine sarıldım,
Meğer Eyüp’ün yüzünde çıkan çıban,
Benim kalbime işlemiş,
Hiç farkında, olmadan.
Yusuf’un düştüğü kör kuyulardayım,
Musa’nın asası gibi dimdik görünsem de,
İçime sığmaz oldu sessiz çığlıklarım
Ah, ben ne çok yandım,
Ne çok yanıldım.
Ali’nin ayağının altındaki ateş
Benim içimi yakmış meğer,
Ne Leyla’ymış mecnuna eş,
Nede mecnun Leyla’ya değer,
Mecnun aşkından dağları deldi sanırdım,
Bütün yollar ona çıkıyormuş, meğer,
Geç değil anladım.
Ah ben ne çok yandım,
Ne çok yanıldım,
Yunus kadar çaresizim,
Yusuf’umu kaybettiğimden değil,
Çaresizliğim.
Bulamadığımı aramaktan çaresizim..
Sen ki vuslatım Çaresizliğim.
Yetimliğim.
Ben ki asırlardır sana hasretim.
Sen yoksan neye yarar ki dünya,
Neye yarar ki, zenginliğim.
Yokluğundur tek, şikayetim…

Emine Göçer

HAYATA YOLCULUK

HAYATA YOLCULUK

Adam arabayı sürüyordu,
Kadın yanında oturuyordu adamın,
Adam ışık yandı mı
Diye soruyordu,
Kadın arkasına bakıyordu camın
Hayatın bütün yükünü sırtlayıp,
Öylece gidiyorlardı yolun bir şeridinde,
Çocuklar arka koltuğa oturmuş,
Hayal kuruyorlardı kendilerince,
Bazen hızlı,
Bazen yavaş,
Gidiyorlardı hayat denen zorlu yolda,
Virajlar acıtsa da babanın canını,
Yılmıyordu!
Biliyordu ki hayat arkadaşı yanı başın da,
Derken aniden çıkan bir araç yıkıp yakıyor her şeyi,
Paramparça ediyor umutları,
Yerle bir ediyor hayalleri,
Ve taşıma sırası çocuklara geçiyor yükleri,
Küçücük omuzlar böylece tanışıyor hayatla,
Ama ne çare,
Bu sahne hayat adlı oyunun bir dramı,
Ayrılan anne ve babanın çocuğa yansıyan yanı,

EMİNE GÖÇER